24 Şubat 2018 Cumartesi

Devlet kaydında olmayan köy: Silekos

Agirî İsyanı öncesi İran’ın köyü olan ve 23 Ocak 1932’de yapılan anlaşma ile Türkiye’ye verilerek, Agirî’nin (Ağrı) Bazid (Doğubayazıt) ilçesine bağlanan Silekos köyünün varlığını kabul ettirme hikayesi, yaklaşık 80 yıldır sürüyor. Fiili olarak var olan Silekos köyü, devletin resmi hiçbir belgesinde yer almıyor. Bu yüzden de köyün iskanı ve elektriği de yok. Yaklaşık 20 haneli köyde nüfus kimlikleri 1950’li yıllarda çıkarılmış. Köylülerden çoğu hem İran, hem de Türkiye vatandaşı olarak görünüyor. Her iki ülkeye de zorunlu askerlik yapmış çok sayıda yurttaş var.

Daha sonra kimlik alan çok sayıda yaşlı da askere gitmek zorunda kalmış. Bazid’e bağlı Zorabeköyü (Yangınyurt) nüfusu üzerine kimliklerini alan Silekoslular, kendi topraklarında iskan haklarının bulunmamasından dolayı 300 yıldır kendilerine ait olan topraklarda, mülteci gibi yaşadıklarını söylüyor.

Agirî İsyanı öncesi İran’a bağlı olan ve 1932’de anlaşmayla Türkiye’ye verilererek, Bazid’e bağlanan Silekos köyü, devlet kaydında yok. Kimliklerini 1950’li yıllarda alan köylülerin çoğu hem İran hem de Türkiye vatandaşı. Üstelik 2 ülkeye de zorunlu askerlik yapmışlar



‘Köyümüz yasaklıydı’

Köyde yaşayan ve Agirî İsyanı sırasında 4 amcası öldürülen Mecit Bayraci (65) isimli yurttaş, Ağrı İsyanı’nda köye gidiş-gelişlerin yasaklanması ile birlikte, ailesinin İran’a gitmek zorunda kaldığını belirterek, “1950’lerde ise, kaçak yollarla tekrar köye gelerek buraya yerleşmeye başladılar. Köyümüzde yıllarca kaçak bir şekilde yaşadık. 1960’lara kadar köyümüz yasaklıydı. Köyümüzün resmiyette hala bir ismi yok” dedi. Bayraci, devletin köyün tapusunu vermediğini belirterek, “Köyümüz eskiden İran’ın Kürt kenti Maku’ya bağlıydı” bilgisini paylaştı. Bayraci, isyan döneminden sonra babasının tekrar kendi köylerine dönüş sürecini ise şöyle anlattı: “Üçüncü Ağrı İsyanı’nda ailemizin bir kısmı İran’a giderken, bir kısmı da Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde kalmış. Babam Bekir Bayraci de İran tarafına geçenlerden. İsyandan sonra, yani 1950’lerde kaçak yollarla tekrar köyüne geliyor. O esnada amcasının oğlu Ömer Bayraci de Doğubayazıt tarafında ve Türkiye nüfusuna kayıtlı olanlardan. Ömer Bayraci’nin hiç çocuğu yokmuş. Ömer Bayraci ölünce kimliğini de babam Bekir Bayraci almış ve ismi Ömer Bayraci olmuş. Babam da bu şekilde kimlik sahibi olmuş. Diğer akrabalarımız da o dönemde Doğubayazıt’ta yaşayan eş, dost ve akrabaların nüfus kimlikleri üzerine kaydolmuş. Bu şekilde yurttaş olmuşlar.”

‘Öyle bir köy mü var’ tepkisi

Bayraci, köy isimlerinin değiştirildiği dönemde kendi köylerinin resmiyette olmamasından kaynaklı, köyün ismini değiştirmeyi unuttuklarını dile getirerek, “Bazen Doğubayazıt’tan köye giderken, askerlerin yol kontrolüne takılıyoruz. Kontrol sırasında askerler hangi köyden olduğumuzu soruyor. ‘Silekos’ deyince, ‘orası neresi, öyle bir köy mü var?’ diye tepki veriyorlar” dedi. Kasr-i Şirin anlaşması ile birlikte, İran ile Osmanlı arasında çizilen sınırların önceleri bir anlam ifade etmediğini belirten Bayraci, “Ama engellemeler ve sorunlar Cumhuriyet döneminde başladı. Gidiş ve gelişleri engelleme, son süreçte başladı” ifadelerini kullandı. Yetkililerin kendilerine çözüm üretmediklerini ifade eden Bayraci, köyde elektrik olmadığını ve suyu da kendi imkanları ile 10 kilometre öteden getirdiklerini söyledi.

Mahmut Ruvanas/Agirî-MA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder